Eski mahallemde para yoktu.
Ama hayat vardı.
Cebimdeki bozukluklar sadece otobüs içindi, geri kalan her şey gönüllüydü.
Kimseye “abi ver” demezdim, ama herkes verirdi.
Daha taşınırken anlamıştım oranın başka bir yer olduğunu.
Çantamı sürüyerek çıktım taksiden, bir teyze camdan sordu:
“Yalnız mısın yavrum?”
Bir saat sonra evimde battaniye, yastık, terlik, ve bir tencere mercimek çorbası vardı.
Biri perde getirdi, biri masa.
Hatta biri klozet fırçası bile getirmişti.
Evi ben taşımadım, mahalle taşıdı.
Aylarca para harcamadım.
Fırıncı simidi uzatırken gözümün içine bakardı:
“Canın çekti belli, al bi tane.”
Kasap, “Bugün kıyma kalmadı ama kemikli var, hem ilikli hem beleş,” derdi.
Manavın kilosu ayrıydı, gönlü ayrı.
Bir kilo domates alırsam, yanına bir kilo hıyarı o eklerdi.
“Salata tamam oldu,” diye.
Biri öldü mahallede…
Taziye kuruldu.
Ben de gittim tabii.
Ama öyle kuru kuru baş sağlığıyla değil.
Adamın koltukları güzeldi.
Koltuklarına göz diktim.
İki gün sonra koltuk benimdi.
Bir cenazede bile üstüme başıma evime katkı yapan bir mahallem vardı benim.
Biri evinin önüne yıkadığı halıları sermişti.
Ben de evin içini yeni döşemiştim ama zemin boş.
Gece çöküldü halıya.
Günah mı?
Belki.
Ama ayıp değil.
Çünkü ertesi gün sahibi kapıma geldi:
“İyi ki sen almışsın,” dedi.
“Yabancı biri alsa içim acırdı.”
Mahalle öyle bir yerdi ki, kimse malına mal gibi bakmazdı.
Koltuk, sandalye, tava, nevresim… hepsi dönüşümlüydü.
Bana gelen senden çıkardı, senden çıkan komşunun çocuğunun çeyizine girerdi.
Bazen biri beni çağırmadan evine girerdim.
Çünkü kahvaltı denen şey bizde planlanmazdı, yaşanırdı.
Bi bakmışsın masada zeytin, peynir, ekmek…
Ortaya bir tava menemen konmuş, sen daha “geldim” demeden çatala uzanmışsın.
Kimse “bu peynir kimin?” demezdi, çünkü o masa da, o kahvaltı da, hepimizin sayılırdı.
Mahallede sofraya oturmak için davet gerekmezdi, sadece aç olmak yeterdi.
Şimdi yeni semtteyim.
Para var.
Kredi kartımın temassızı bile var.
Ama fırıncı beni tanımıyor.
Manav domatesi tartarken teraziye benim gözlerimi koyuyor sanki.
Kasap bana sadece kampanya broşürü uzatıyor.
Kimse “canın çekti” demiyor.
Canım bile yalnız.
Ve bazen düşünüyorum:
Ben o mahallede beleşe yaşamadım aslında.
Karşılığını başka bir şeyle verdim. Dostlukla, kahkahayla, cenazede mendil uzatmakla, ve bazen de halı çalacak kadar samimi olmakla…
yazınızda bir samimiyet havası var, emeğinize sağlık🍃
Hacı amcaya çok selamlar