Bazı insanlar dövme yaptırır çünkü canı sıkılmıştır, bazıları daha havalı görünmek ister, bazılarıysa sevgilisinden ayrılmıştır, ilk fırsatta "yeniden doğuş" bahanesiyle kolunu kazıtır. Ben? Ben unutmamak için yazdırdım. Hafızamda tutamadığım şeyleri derime kazıdım. Ne yaşadığımı, ne atlattığımı, neyi hâlâ içime gömüp sustuğumu... Çünkü bazı şeyler sesle anlatılmaz, sadece deride kalır. Kolum şu an bir resim defteri gibi. Ama o pastel boyayla çizilmiş okul hatıralarından değil; mürekkeple işlenmiş, silinmeyen, hafızaya değil acıya kaydedilmiş şeylerden. Sayfaları çevirdikçe değil, baktıkça yanıyor.
Mesela bileğimde “Alerji: Diazem” yazıyor. Kimse ne demek istediğini anlamıyor. Sanıyorlar ki “aa ilginç bir detay, acaba hangi filme gönderme?” Yok öyle bir şey. O yazı, ben konuşamazsam, vücudum titreye titreye yere düşerse ve biri bana ‘standart prosedür’ diye Diazepam vermeye kalkarsa, “Dur!” diye bağıran tek şey. Çünkü ben bu ilaca alerjik reaksiyon gösteriyorum. Yani kelimenin tam anlamıyla öldürür. Şaka değil, süs değil. Bu yazı, epik bir hayat hikayesinin estetik dövmesi değil, düz şekilde hayatta kalma ihtimali. Anlayan için acil servis notu, anlamayan için “ne tatlı detay.” Ama ben o yazıyı koluma yazdırdım çünkü bir gün gerçekten konuşamayacak hâlde olacağımı biliyorum. Bu dövme konuşacak. “Bu çocuk nöbet geçiriyor ama Diazem verirseniz öldürürsünüz,” diyecek. İnsan kendi hayat sigortasını derisine yazmak zorunda kalınca, süs kalmıyor geriye.
Biraz yukarıda Mario var. Çocukluğumun 8-bit kahramanı. Ama ben onu nostalji olsun diye yaptırmadım. Bu, hayat karşısında sürekli başa saran bir karakterin isyanı. Checkpoint olmadan level atlamaya çalışmak gibi. Koşuyorsun, zıplıyorsun, düşüyorsun, bazen altına mantar yerine travma çıkıyor. Ama yine de devam ediyorsun. Çünkü oyun bitmiyor. Bitse de devam ediyor gibi yapıyorsun.
Sonra love.jpg var. Kimse açamıyor. Ben bile. Dosya bozuk. Ama silmeye de elim gitmiyor. Çünkü içinde ne olduğunu bilmiyorum ama kaybolmasına da gönlüm razı değil. Belki birini sevmiştim, belki sevdiğimi sandım. Belki de sadece biri bana bir gün “seni seviyorum” dese diye bekledim. Bilmiyorum. Ama dosya orada. Masaüstünde sabit. Tıklanmasa da duruyor. Zaten bazı acılar öyle, hatırlamak için değil, unutamamak için duruyorlar.
Kolumun bir tarafında dağ var, bir tarafında deniz. Bu kısmı herkes yanlış anlıyor. “Huzur arıyorsun galiba?” diyorlar. Yok canım, ben çoktan gittim o yerlere. Denize de girdim, dağa da çıktım. Ama huzur orada değildi. Çünkü bazen nereye gidersen git, içinde fırtına varsa, dışarısı kaçış olmuyor. Manzarayı yaşadım ama içime işleyemedi. O yüzden koluma çizdirdim. Belki dışarıdan bakan biri “ne güzel” derken, ben “orada da huzur bulamadım” derim içimden.
Rick var kolumda. Morty de. Çünkü ben bazen her şeyle dalga geçen o alkolik bilim adamıyım, bazen de “bu saçmalığın içinde bir anlam olmali” diye çırpınan o çocuk. Umursamazlıkla varoluş krizinin ortasında bir yerdeyim. Rick gibi düşünüyorum, Morty gibi hissediyorum. Kafamın içi hem mantıklı hem delice. Ve bu ikisi arasında sıkışıp kalmış hâlimi başka hiçbir dövme anlatamazdı.
Kardeşimle çizgisel bir dövmemiz var. Herkes “anime mi bu?” diye soruyor. Değil. O biziz. Aynı odada büyümüş, aynı korkuyla uyanmış, aynı tabakta kavga edip aynı yatakta barışmış iki çocuğun özeti. O dövmede cümle yok ama bağırıyor. "Unutmadım seni," diyor. "Beraber büyüdük, beraber yandık." Onu açıklayamam. Zaten gerek de yok. Çünkü bazı dövmeler sadece sahibine konuşur.
Bir çiçek var kolumda. Kırmızı, ince, zarif duruyor. Ama aslında ölüm gibi. Yaşarken çürümeyi anlatıyor. Dışarıdan bakan bir estetik görüyor. Ama ben o çiçeğe her baktığımda içten içe dökülen tarafımı hatırlıyorum. Sanki hâlâ ayakta duruyorum ama rüzgâr esse yıkılacak gibiyim. Ama düşmüyorum. Çünkü bu da bir yetenek: yıkılmadan çürümek.
Ve WordPress logosu... Şaka gibi ama gerçek. Çünkü ben sistem kuran, hata veren ama yine de ayakta kalan bir karakterim. Kod gibi çalışıyorum. Bazen sayfa açılmıyor ama içerik dolu. 500 Internal Server Error hissiyatında bir hayat yaşıyorum. Ama hâlâ uğraşıyorum. Hataları düzeltmeye çalışıyorum. Kendi bug’larımı çözmeye çalışıyorum. Kolumdaki bu logo, hayatta kalmanın sembolü gibi oldu artık. Sık sık kendime “bir güncelleme daha getiririm, olur bu iş” diyorum.
Benim dövmelerim süs değil. Havalı bir estetik, göz dolduran bir tercih değil. Her biri bir yara izi. Kimini içimden çıkaramadım, koluma kazıdım. Kimini sözcüklere dökemedim, derime işledim. Çünkü bazı acılar anlatılmaz, taşınır. Bazı hikâyeler kitapta değil, tende durur. Dövmelerim, ben konuşamazsam konuşsun diye var. Unutursam hatırlatsınlar diye. Çünkü ben hep biraz eksik kaldım. Ama o eksiklikleri kolumda tamamladım.