Burası gözyaşının kuru, mezar taşlarının QR kodlu olduğu bir yer.
İlk başta ölüm seni sarsıyor.
Sonra ekran titriyor.
Bildirim geliyor: “Takip ettiğin kişi vefat etti.”
Altına herkes aynı şeyi yazıyor:
“Çok üzgünüm.”
Üzgün ama story atacak kadar güçlü.
Üzgün ama TikTok’ta dans edenleri linçleyecek kadar aktif.
Ölüm bizde artık bir içerik türü.
Youtube’da “Bir Günüm Cenazede”
Reels’ta “En Yakın Arkadaşımın Ölümü ve Ben”
Twitter’da 3 post, 1 flood, 5 mention.
Sonra geçiyor.
Unutuluyor.
Bir gün sonra başka biri ölüyor çünkü.
Ve başka biri daha.
Sonra biri daha.
Toplum artık yas değil, algoritma düzeninde çalışıyor.
Eskiden biri ölünce mahalle susardı.
Şimdi sadece timeline değişiyor.
Eskiden “ölüm” bir duraktı,
şimdi “görsel” oldu.
Çiçekli bir paylaşıma siyah beyaz filtre, üstüne “RIP” yazınca herkes vicdanını temizliyor.
Çocuk ölüyor — “Allah rahmet eylesin”
Kadın öldürülüyor — “Yargıya intikal etmiştir”
İşçi göçükte kalıyor — “Kader planı”
Toplumun cevabı hep hazır.
Acıya otomatik cevap veren bir millet olduk:
Ctrl+C, Ctrl+V, dua, emoji.
Ama asla durmuyoruz.
Çünkü durursak düşünmek zorunda kalırız.
Düşünürsek canımız yanar.
O yüzden en kolay yol: kanıksamaktır.
Her gün ölüm görüyoruz,
ama hiçbiri bize çarpmıyor gibi davranıyoruz.
Çünkü çarpsa da “hikâye” olur,
“akış” olur,
“gündem” olur.
Ve bir sonraki gündem gelene kadar yaşarız onunla.
Sonra ne mi olur?
Unuturuz.
Çünkü ölüm bile bizde “tüketim malzemesi”dir.
Dayanıklılık süresi 24 saat.
Bir gün herkes ölüyor.
Ama herkesin ölümü eşit değil.
Bazısı “trendlere” giriyor,
bazısı toprağa.
Bazısı “çok iyi insandı” oluyor,
bazısı “o da şöyleydi zaten.”
Çünkü biz ölümle bile sınıf ayrımı yapıyoruz.
Ölüm artık haber bülteninin sonuna sıkıştırılan bir detay.
Çok kişi ölürse “facia”,
tek kişi ölürse “şahsi mesele.”
Ama hiçbirinde biz kendimize bakmıyoruz.
Çünkü ölen biz değiliz,
sadece tanıdık bir yabancı.
Toplum artık ölümden korkmuyor.
Çünkü ölüm, biz fark etmeden sıradanlaştı.
Bir reklam arasında geçen hayat gibiyiz.
Ve son sahnede herkes birbirine bakıyor,
ama kimse “ne oldu lan bize?” demiyor.
Belki de en kötüsü bu:
Ölümden korkmak değil,
ölüme alışmak.
Çünkü alışınca hissizleşiyorsun.
Ve hissiz bir toplum, mezarlıktan farksızdır.
Tek farkı: oradakiler daha sessiz.