Özgür Düşünce mi Dedin Kanka Adaletin Gözü Kör Değil Bildiğin Mezar
Özgür Düşünce mi Dedin Kanka Adaletin Gözü Kör Değil Bildiğin Mezar
Hak, hukuk, adalet… Kulağa hoş geliyor, değil mi? Hani bir masaya otursan, “Hak dedin mi, herkes susar” dersin, hukuk deyince “Kurallar olmalı kanka” diye kafa sallarsın, adalet deyince de “Herkese eşit davranılsın, oh mis” diye iç geçirirsin. Ama gel gör ki, bu kelimeler genelde birer mezar taşı gibi; üstünde güzel şeyler yazıyor, ama altında yatan gerçekler fena kokuyor. Hele bir de düşünce özgürlüğü var ki, o tam bir mezarlık partisi. “Düşün, söyle, özgür ol” diyorlar, ama sonra ekliyorlar: “Ama benim çizdiğim mezar taşında düşün, yoksa gömerim.” Hak, hukuk, adalet üçlüsü bu özgürlüğü korumak için varmış gibi duruyor, ama genelde o kadar güzel gömüyorlar ki, insan “Acaba bunlar koruyor mu, yoksa bizzat kefen mi dikiyor” diye düşünmeden edemiyor. Gel, bu mezarlığı biraz eşeleyelim, ama baştan söyleyeyim, iğneleme bol, çünkü bu konulara ciddi bakarsak, ya kahkahadan ölürüz ya da mezara gireriz.
Hak dediğin, insanın doğuştan sahip olduğu şeyler, değil mi? Yaşama hakkı, eğitim hakkı, düşünce özgürlüğü… Kulağa hoş, ama iş uygulamaya gelince, haklar genelde birilerinin elinde kazma oluyor. Düşünce özgürlüğü mesela, en havalı haklardan biri. “Düşün, söyle, paylaş” diyorlar, ama sonra bir bakıyorsun, düşüncen birilerinin mezarını kazdı diye hop, ya susturuluyorsun ya da “Senin düşüncen biraz fazla canlı, bi’ öl” diyorlar. Özgür düşünce dedikleri, genelde “Benim mezarımda düşün” demek. Mesela, biri çıkıyor, “Bu sistem yanlış, yıldızlar hep aynı tabutlarda” diyor. Hak, bu kişinin düşüncesini korumalı, değil mi? Ama hayır, genelde “Senin düşüncen mezar düzenini bozar” deyip bir güzel gömüyorlar. Hak, güçlülerin elinde bir kazma; kimin sesi daha çok çıkıyorsa, onun mezarı daha derin. Düşünsene, özgürsün ama mezardasın, bu ne özgürlüğü kanka, olsa olsa zombi özgürlüğü, kalk ama sakın konuşma.
Hukuk, bu hakları korumak için var, tamam, anladık. Kurallar koyar, düzen sağlar, herkesin hakkını teslim eder… Teoride süper. Ama pratikte? Hukuk, bazen öyle bir hale geliyor ki, “Hak dedin, al sana tabut” diyor. Mesela, biri çıkıyor, “Ben şuna inanmıyorum, bu sistem adil değil” diyor. Hukuk ne yapmalı? “Tamam kanka, düşüncen bu, saygı duyarım” demeli. Ama hayır, çoğu zaman “Senin düşüncen mezarlıkta fazla gürültü yaptı, göm şunu” diyor. Sonra bir bakıyorsun, o kişi ya mezara atılmış ya da “toplum düzenini bozdu” diye kefene sarılmış. Hukuk, adaletin koruyucusu olmalıydı, ama bazen adaleti değil, mezarlığı koruyor. Güçlü olanın mezarı daha süslü, zayıf olanın düşüncesi ise “fazla ölü” diye toprağa atılıyor. Düşünsene, hukuk “Herkes eşit” diyor, ama sonra güçlü olanın kulağına fısıldıyor: “Senin mezarın biraz daha mermer, çünkü senin yıldızların daha çok.”
Adalet, işin en iğrenç kısmı. Adalet, hak ve hukukun ruhu olmalı; kuralların eşit, tarafsız ve doğru uygulanmasını sağlamalı. Ama adalet, çoğu zaman bir mezarlık bekçisi gibi. Mezar taşlarını diziyor, ama kimin mezarını kazacağına baştan karar vermiş. Mesela, biri “Bu sistem adil değil” dediği için susturuluyor. Adalet, bu kişinin düşüncesini korusa, “Tamam, bu senin hakkın” dese, o zaman gerçekten adalet olur. Ama hayır, genelde “Senin düşüncen mezarlık düzenini bozar” deyip toprağa gömüyor. Sonra adalet, güçlülerin elinde bir kürek oluyor; kimin daha çok yıldızı varsa, onun mezarı daha geniş. Düşünsene, adaletin gözü kör derler, ama o körlük genelde zayıflara çalışıyor, güçlülerin yıldızlarını gayet net görüyor, hatta onlara mezar başında çiçek bile bırakıyor.
Düşünce özgürlüğü, insan olmanın temel taşı kanka. Düşünmek, insanın en doğal hali; düşüncelerini ifade edemeyen bir insan, kendini bir tabutta gibi hisseder, kimliğini, ruhunu, onurunu kaybeder. Özgür düşünce, bir toplumun ilerlemesi için de şart; yeni fikirler, değişim, yenilik, ancak özgür düşünen insanlar sayesinde olur, yoksa toplum bir mezarlık gibi kokar, ayna kırılır, çirkinlikler görünmez olur. Ama genelde ne oluyor? “Farklı düşünen” birileri susturuluyor, dışlanıyor, mezara atılıyor, çünkü otorite “Ben ne dersem o” diyor, halk da “Tamam” deyip kefeni giyiyor.
Günün sonunda hak, hukuk ve adalet, düşünce özgürlüğü olmadan bir anlam ifade etmiyor. Özgür düşünce, bireyin onurunu, kimliğini, potansiyelini koruyan bir hak; aynı zamanda bir toplumun ilerlemesi, çeşitliliği, hesap verebilirliği için bir zorunluluk. Hak, bu özgürlüğü tanımalı; hukuk, bu özgürlüğü korumalı; adalet, bu özgürlüğün eşit uygulanmasını sağlamalı. Ama genelde ne oluyor? Hak, güçlülerin elinde bir kazma; hukuk, bir mezar taşı; adalet ise, bir mezarlık bekçisi. Özgür düşünce mi? O, mezarlıkta bir çiçek, güzel duruyor ama kimse sulamıyor. Yine de umut var kanka; çünkü düşünce özgürlüğü, gömülse bile bir yolunu bulur. İnsan düşünür, insan sorgular, insan konuşur. Ve bir gün, hak, hukuk, adalet üçlüsü gerçekten özgür düşünceyi korursa, işte o zaman dünya biraz daha yaşanılır bir yer olur. Ama o güne kadar, düşünmeye devam, çünkü düşünmek, mezardan çıkmanın tek yolu. Adalet mi? O, bir yerlerde mezarlıkta nöbet tutuyor, “Ben zaten körüm” diye şarkı söylüyor, ama bir gün belki o da mezardan kalkar, kim bilir?