Beynimde Sürekli Konuşan Birileri Var, Ve Ben Artık Susmalarını İstiyorum
Projeler, öğrenme hedefleri ve hayatta kalma çabası arasında sıkışan bir zihnin iç sesi. Daha çok üretmek, daha çok öğrenmek… Belki de sadece susmak için. Kişisel bir anlatı.
Her sabah aynı döngüyle uyanıyorum. Alarm çalıyor, parmaklarım otomatik olarak ertele tuşuna gidiyor. Bir iki dakika daha uyuyayım derken beynimde o tanıdık ses beliriyor:
“Kalk. Daha yapacak çok şey var.”
Günün geri kalanı boyunca bu ses susmuyor. Projeler listesi, bitmemiş işler, öğrenilecek yazılımlar, yazılacak yazılar, kurulacak sistemler, okunacak kitaplar, optimize edilecek veriler… Hepsi sıraya girmiş, zihnimin daracık koridorlarında çarpışıyor. Beynim sanki aynı anda 9 farklı sekme açmış bir tarayıcı gibi. Her sekme kendi kendine video oynatıyor. Kapatmaya çalışıyorum, kapanmıyor. Bazıları donuyor, bazıları hata veriyor. Ama hepsi ses çıkarıyor.
Bir ara “multitasking” diye bir kavrama övgüler diziyorduk. Çok işi aynı anda yapabilen insanlar “başarılı” sayılıyordu. Şimdi fark ediyorum ki, multitasking bazen bir beceri değil, bir hayatta kalma refleksi. Çünkü iş, öğrenme, kişisel gelişim ve psikolojik denge arasında gidip gelen biri olarak başka şansım yok gibi hissediyorum. Ya bu hızda üretirim, ya da sistem dışı kalırım.
Ama bu bir yarış değil. Yine de beynim anlamıyor.
Daha Çok Üretmeliyim. Neden?
Çünkü üretmezsem düşüneceğim.
Düşünürsem acıyı hissedeceğim.
Acıyı hissedersem yavaşlayacağım.
Ve yavaşlarsam sistem beni yutacak gibi geliyor.
İçimdeki bir ses diyor ki: “Hayatta kalmak için üretmeye devam etmelisin. Yorulsan bile.”
Ama başka bir ses fısıldıyor: “Sen sadece hayatta kalmıyorsun, kaçıyorsun.”
Belki de haklı. Belki ben, beynimin susması için üretmeye bağımlıyım.
Bir yazı daha yazıyorum, bir sistem daha kuruyorum, bir eğitim daha açıyorum.
Hepsinde “meşgulüm” diyerek kendimi susturuyorum.
Çünkü meşgul olan bir beyin, travmalarına dönemez.
Dönemeyen beyin, sessizliği düşünemez.
Ve düşünemeyen bir zihin, en azından bir süreliğine huzurludur.
Projelerim, Beni Tedavi Etmiyor Ama Uyuşturuyor
Kurcaladığım her fikir, başladığım her proje küçük bir kaçış noktası.
Kod yazmayı öğrenmemin, blog açmamın, sesli sistemler inşa etmemin, Substack yazıları yazmamın arkasında bir motivasyon var:
Durursam düşeceğim.
Yani evet, “çok üretkenim” bazen bir yetenek değil, bir savunma mekanizması.
Beynim sürekli yangın yeri gibi olduğu için, üretmek bana yangına su taşımak gibi geliyor.
Her cümle, her satır, her plan biraz daha nefes almamı sağlıyor.
Ama sonra yeni bir yangın başlıyor.
Ve ben yine yazıyorum.
Öğrenmek Zorundayım. Çünkü Bilmezsem Ezilirim.
Yazılım, tasarım, yapay zekâ, sistem mimarisi, içerik stratejisi…
Hepsi benim öğrenme listemde.
Ama bunlar sadece kariyer hedefi değil.
Bunlar aynı zamanda kişisel direniş araçlarım.
Çünkü içimde hâlâ “yeterince iyi değilim” diyen bir çocuk var.
O çocuğu susturmanın tek yolu, ona “bak, bunu da öğrendik” demek.
Belki bu yüzden öğrenme süreci bir yarışa dönüşüyor.
Ve ben rakibimi bile tanımıyorum.
Sadece koşuyorum.
Zihinsel Gürültü Azalacak Mı?
Gerçekten bilmiyorum.
Üretmek bir çözüm mü, bir semptom mu, hâlâ emin değilim.
Ama bildiğim tek şey şu:
Yazdığım sürece, öğrettiğim sürece, anlattığım sürece biraz daha hafifliyorum.
Belki gürültü tamamen dinmeyecek.
Ama o gürültünün içinden bir ses benim olacak.
Ve o sesi sadece ben anlayacağım:
“Yavaşla, ama durma. Yorul, ama bırakma. Sesleri bastırma, onlara kelimeler ver.”
Bu Yazıyı Neden Yazdım?
Çünkü belki senin de beynin susmuyor.
Belki senin de sekmelerin kendi kendine açılıyor.
Ve belki sen de sadece hayatta kalmak için üretmek zorunda hissediyorsun.
Biliyorum.
Çünkü ben de oradayım.
Senin de içinde susmayan sesler varsa, bir cümle bırak.
Yalnız değiliz.
Ben yazmaya devam edeceğim.
Sen de okursan, bu yalnızlık biraz daha sessizleşir.
Odağını kendinden uzaklaştırmak işe yarıyor. Kitap ve arkadaşlar, doğa yürüyüşleri işe yarayabilir.
Birileriyle konuşmak, başka hayatları tanımak, yardım etmek, paylaşmak iyi hissettiriyor.
Mevcudu kabullenmek ve bununla yaşamayı öğrenmek katlanmayı kolaylaştırıyor.
Herkes mutluyken ben mutsuzum fikri sadece daha fazla acıya yol açar, sükunet ve huzur ile yetinmek gerek.